İstanbul Ataşehir’de bulunan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi (2003), ilk olarak 1995 yılında Nezahat Gökyiğit adına bir hatıra parkı oluşturmak amacıyla kurulmuş ve bitkilendirilmiş, daha sonraları ise bir ‘botanik bahçesi’ oluşturmaya yönelik değiştirilen amaç doğrultusunda çalışmalar devem ettirilerek bugünkü haline dönüşmüştür.
Atatürk ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinden gelen otoyollarla, Anadolu otoyolunun (Ankara) birleştiği kavşakta, anayollar ve bağlantı yolları arasındaki adalar üzerinde kurulu olun botanik bahçesi, dünyada bir otoyol kavşağında bulunan tek botanik bahçesi olma özelliğine sahip. Botanik bahçelerindeki çoğu bitki, uygun yetişme ortamlarının oluşturulduğu özel düzenlemelerle sergilenirler. Böylece farklı ortam koşullarında yetişen pek çok bitki türünün bir arada görülebilmesi sağlanır. Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi (NGBB) de bulunduğu 32 hektarlık alan üzerinde önce sekiz adaya ayrılarak ve sonrasında her bir ada da kendi içinde farklı özel bahçelere ve düzenlemelere ayrılarak pek çok bitki türünü sunmaktadır. Örneğin İstanbul adası, meşe adası, arboretum adası ve adalarda bulunan kaya bahçesi, soğanlı bitkiler koleksiyonu, nilüfer havuzları, kurak ve çorak bahçe, faydalı bitkiler bahçesi bunlardan bir kaç örnek.. Bu bahçelerde farklı bitki türlerini latince ve türkçe isimleriyle tanımak ve farklı bahçe düzenlemelerini incelemek mümkün. Bunun dışında NGBB’de çocuklar ve yetişkinler için düzenlenen; atölye, sergi, kurs, belgesel ve konferansları içeren çeşitli etkinliklere katılmak, yemeğinizi yanınızda götürerek özel olarak ayrılmış alanlarda piknik yapmak mümkün. Hafta içi ve hafta sonu ziyaretçilere açık olan botanik bahçesi ücretsiz olup gün batımından yarım saat önce kapanmaktadır. İstanbul Anadolu yakasında, otoyollarının arasında bulunan, kente %12 oranındaki yeşil alan katkısıyla ve büyük bir detayla düzenlenmiş beklenmedik gizli bir bahçe. Alâ Cemali
0 Comments
Arboretumlar; orijini ve yaşları belli ağaç ve odunsu bitkilerin yetiştirildiği alanlardır. İnceleme, bilimsel araştırma, doğal ve egzotik türleri tanıtma, tükenme tehlikesi altında bulunan bitkileri koruma, ilk öğretimden üniversiteye kadar öğrencilere ve halka bilgi verme gibi farklı amaçlar için kurulan arboretumlar birer canlı laboratuar, canlı bitki müzeleridir.
Türkiye’de kurulan ilk arboretum ise Atatürk Arboretumu’dur. 1949 yılında düzenlenmeye başlanmış olan Atatürk Arboretumu, İstanbul Sarıyer’de Belgrad Ormanı’nın yanında 296 hektarlık bir orman parçası üzerinde bulunup dünyanın değişik köşelerinden gelen birbirinden farklı 2000 bitki taksonlarına ev sahipliği yapmaktadır. Farklı bitki familyalarının, cins ve türlerini kapsayacak şekilde 17 parsele ayrılmış ve içinde iki göl bulunan alanda gezerken her bir bitkiyi; latince ve türkçe isimlerin etiketlendiği küçük levhalar sayesinde takip etmek mümkün. Ayrıca girişte verilen harita sayesinde merak ettiğiniz parsele veya haritada size önerilen gezi seçeneklerine yönelerek kolayca rotanızı belirleyebiliyorsunuz. Hafta içi ziyarete açık olan Ataütrk Arboretumu, haftasonlarında ise sadece üyelerine açık. Ulaşım ise, Sarıyer, Hacı Osman’a geldikten sonra 10-15 dakikalık bir araç mesafesinde. Bu mesafe için özel araç, dönüşte de sizi tekrar alması için anlaşmak gerekiyor. İstanbul’da yeşille iç içe olmak, kentin hızlı akan zamanını bir hayli yavaşlatmak, doğada bizlerle birlikte yaşayan bitkileri gözlemlemek ve tanıyabilmek için ideal bir mekân. Alâ Cemali Geçtiğimiz Perşembe, Yapı Endüstri Merkezi’nin (YEM) bu sene beşincisini düzenlediği EKODesign Konferansındaydık. Farklı disiplinlerden konuşmacıların katıldığı konferansta; tasarımda ‘sürdürülebilirlik’ kavramı ve anlamı üzerine tartışılırken, çeşitli dallarda (endüstrü ürünleri tasarımı, mimari, tasarım kuramı, yapı malzemeleri ve ev aletleri) tasarlanan eko-çözümler, projeler paylaşıldı. Bütün bu tasarımları ve projeleri Yapı dergisinin Nisan 2012 ‘Yapıda Ekoloji’ ekinde detaylı bir şekilde bulmak mümkün. Ben daha çok, tüm tasarımcıları etkileyecek ve düşünmesini gerektirecek noktalara dikkat çeken Sosyolog Francesco Morace’nin konuşmasını aklımda kaldığınca aktarmak istiyorum.
Morace, sürdürülebilirliği, tüketim ve tüketici davranış eğilimleri ve bunların değişimi üzerinden açıklarken tasarımcılara ipucu oluşturucak dört model sundu. Bunlar; Elzem ve Sürdürülebilir / Güven ve Paylaşım / Çabuk ve Derin / Eşsiz ve Evrensel. Elzem ve Sürdürülebilir Bir tasarımdaki ya da tüketimdeki de diyebiliriz davranış eğilimini ‘...önceki dönemlerde örneğin 80’li 90’lı yıllarda moda oluşturuyordu ve modanın ömrü 5-10 yıl arasında sürüyordu. Bugün ise uzun vadeli boyutlardan, paradigmalardan söz etmeliyiz. Paradigmalar, ömrü 30 yıl süren uzun döngülere sahip ve bu uzun vadeli boyutları düşünmemiz gerekiyor. ‘Sürdürülebilir’ kavramı da bu uzun döngülerden biri’ diyerek konuşmasına başlıyor Morace. Bu uzun vadeli boyutlarda, tüketicinin tasarımlarda aktif olma isteğini görmemiz gerektiğini hatırlatırken geçmiş dönemde yani ‘moda’ yıllarında algı bir ‘Yaşam Tarzı’ iken artık bu algının ‘Yaşam Olayları’ na doğru evrildiğinin altını çiziyor. Örneğin şehir sistemindeki algı, zaman-mekân kalitesi ve deneyim kalitesi ile ölçülmeye başlanırken, diğer tasarımlarda da kişinin aktif olabileceği ürünleri düşünmek gerekiyor. Daha çok deneyimin ve duyuların tatmininin kıyaslamasının yapılacağı bir algı gelişiyor önümüzde ve bu deneyim beklentisi paylaşma fikrini yanında getiriyor. Güven ve Paylaşım Morace giderek önemli hale gelen deneyimin paylaşılmasında, yeni yolların aranmasının gerektiğini, ki bunlardan en önemlisi olan ve yeni bir standart haline gelen inovasyonu, tasarımda yeniden düşünmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Güven duygusu da en az paylaşım kadar önemli. İnsanlar artık bir tasarımdan bilgi istiyor bu yüzden tasarımcılara, tüketiciyle bilgiyi paylaşmanın ve güveni sağlamanın önemini vurgularken bu durumu şöyle özetliyor: ‘Geçmişte ‘imaj, görünüm’ ön plandaydı artık bu döngü tamamlandı şimdi ‘doğruluk ve güzellik’ ön planda. İnsanlar artık neyin özgün ve doğru olduğunu anlayabiliyorlar.’ Geçmişte görünürlük önemli iken şimdi güven ve paylaşımcılık ön planda, tasarım sorgulanıyor. Çabuk ve Derin: Burdaki ‘çabuk’ hızın yoğunluğunu tanımlıyor çünkü bu yoğunluğun, farklı tasarımlarda, bazen hızlı olması gerekirken bazen de yavaş olması gerekebilir. Hız ise tasarımda ancak kalite yani derinlikle ölçülebilir. Yüzeysel olmayan çabuk ama aynı zamanda bilgiyi kaliteli ve derin bir şekilde sunan tasarımları anlayan ve bunu arayan yeni bir neslin olduğuna dikkat çekiyor Morace. Eşsiz ve Evrensel: ‘Local düşünceyi küresele yerleştirmek lâzım’. Konuşmada yerin ruhu, kendine özgü güzelliği manalarına gelen ‘Genius Logi’’den örnekler sunarak, değerlerin, toplumların kendi özgünlüklerinin ve eşsizliklerinin korunması yönünde yeniden değiştiğine dikkat çekiyor ve bu korumanın kendini savunma şeklinde değil, gelişen şekilde genişleyen bir yapıda olması gerektiğini vurguluyor. Tüketici için, ‘sürdürülebilirlik’ sadece ekolojik anlamda değil aynı zamanda küresel bir bakış açısı; dünya üzerindeki kaynakları koruyan ve bundan doğan güveni paylaşarak birlikte yaşamanın önemini ortaya koyan küresel bir bakış açısı, ‘sürdürülebilir’ kavramının algılarından birini oluşturuyor. Konuşmasını ‘İlk başta katılmak, deneyimlemek daha sonrasında güvenmek ve nihayetinde de tasarım bizim için önemli olacak’ cümlesi ile sonlandıran Morace tasarımcılara yeni bir yön gösteriyor. Alâ L. Cemali... Naironi’den kalkan bir trenle “Busch Garden”’da Kongo, Kenya, Serengeti, Nepal, Misir, Timbuktu istasyonarina ugrayarak tum Afrika’yi gezmek mumkun.
Trene binmek istemezseniz, tum Afrikayi teleferikle bir uctan bir uca gezebilirsiniz. Her bolumde o bolgeye has bitki ortusu ve hayvanlar var. Onu da istemezseniz jipe binip serbest dolasan hayvanlar arasinda safari yapabilirsiniz. Ama dikkat edin cunku hayvanlar kafesler icinde degil dogal ortamlarinda doga ile ici ice serbest halde dolasmakta. Hayvanlar dogal ortamlarinda ozgurce yasiyorlar. Buyuk kismi insanlara o kadar yakin olmuslar ki oksanmak, sevilmek, ve elden beslenmek olmazsa olmazlari arasinda. Isterseniz maymunlar arasinda ipler arasinda bir agactan digerine ucabilirsiniz. Butun bunlar Florida Tampa’ya yolunuz duserse “Busch Gardens” da mumkun. Insanlarin birbirini yedigi su dunyada hayvanlarin nasil dostca ve kardesce yasadigini gormek yaninda otoyolun hemen kenarinda boyle bir ruya alemine girip bu devasa parkta gunler haftalar gecirmek mumkun. Peyzaj mimarligi sanatinin ve teknolojinin birlesimi ile her sey doga ile o kadar uyumlu tasarlanmis, oyle bir peyzaj ile sunulmus ki esine rastlamak pek mumkun degil. Adeta bir cocuk yaratmis bu parki. Cita yi hemen camin arkasinda burun buruna group ardindan cita kadar hizlanan roller coastera binmek mumkun. Ancak bu eglence merkezinin en onemli ozelligi hayvanlarin kafesler icinde bulunmamasi, sadece insanlardan tel ile ayrilmasi ve ornegin Afrika aslani ile cakal gibi iki vahsi hayvan cinsinin bi arada yasayabilmesi. Tarihcesine bakacak olursak 1959 da August Busch Jr ve oglu Adolf Busch’un cocukluk ruyalarinin ilk adimlari Tampa Florida’da atilmis. Onceleri Bira fabrikasi imis ama onune egzotik kus parki yapip bu kus cennetinde bedava gosterileri yapilarak halka acik baslamis. Busch Gardens bitisigindeki alanlari da alarak genislemeye baslamis ve su anda tropikal bir peyzaj, egzotik ve vahsi hayvanlar, lunaparklar, roller-coaster lar eklemis. Uzun bir zamandir burda oldugundan her sey cok yerlesik, degisik, dogal. Gosteriler, muzik, etkinlikler de cabasi. 2400 egzotik hayvan barindiran, her yil 5 milyon insanin gezdigi Busch Gardens tam bir ruya alemi peyzaj mimarligi ve muhendislik harikasi. Nilgun... Persembe sabahi erkenden iki aktarma yaparak, ucakta 8 saat gecirmek pahasina "Las Vegas" denen cilginlar cennetine ulastik. Havaalanindan otelimize geldigimiz andan itibaren saskinligimiz gittikce artiyordu. Aman Tanrim Bu nasil bir sehir !... Koskoca Nevada collerinin ortasina kurulmus, dunyanin en meshur eserlerini ayni ile insa etmis, her bir oteli bir dunya harikasinin adini almis, fakat iclerine girince bir anda yuzu degiserek bir suru isiltili, olagan ustu goruntulu ve sesli kumar aletleri ve o aletleri kullanan binlerce cilgin insan. Ama isin obur yani kazanan hemen hemen hepsine yakin cogunlukta makinalar.
Bellagio denen giris otelinden itibaren Luksor piramidi, Amsterdam, Sezarin evi,Venedik, Paris Eyfel Kulesi, Karayip korsanlarinin gemisi. Nereyi gormek istiyorsan oraya gidebiliyorsun yuruyerek. Tek bir 7 km lik cadde etrafinda genislemis sehir. Sehrin icinde birbiri ile baglantili, yuksekte kopru ve cam tunelller var. Bu arada Elvis Presley'in kenti oldugu icin, heryerde Elvis... Harley Davidson, hard rock café ler isiltili . Bu sehirde heryerde yildirim nikahi, bekarliga veda partisi. Bu arada herkesi favorisi olan Bellagio otelinde dunyanin en yuksek cikolata pinarini gormek ve hemen yaninda Monet ressaminin sergisini gezmek mumkun. Bu kadar kisa ilk izlenimden sonra aklıma nedense! Jean Baudrillard "Simulakrlar ve Simulasyon" kitabı geliyor... -What happens in ‘Vegas’ stays in ‘pil blog’ : ) Nilgun... |
PİL BLOGPİL ve destek verenler tarafından yazılan peyzaj, mimarlık, tasarım, bitki ile ilgili veya tamamen o ana ait yazılardan oluşmaktadır. Archives
February 2016
Categories
All
|