Yazılım teslimine dair okuduğum en hoş tespit(*).
Aşağıdakilerden iki tanesini seçin: -İyi (Kaliteli) -Çabuk (Kısa sürede) -Ucuz Özgür Işıl
0 Comments
Salı günü yolumuz Eminönü, Sirkeci ve Kapalıçarşı taraflarından geçti. Kapalıçarşı'nın capcanlı renklerine, kokularına, labirentimsi ve merak uyandıran yollarına, heyecanlı ve gerçekten yaşayan esnafına uğramadan önce birkaç sergi gezmek için Eminönü'nde yürüyorduk ki, yolda "Trici Venola" ile karşılaştık. Tam anlamıyla yolda karşılaşıp tanıştık diyebilirim. Bir anda sohbet ederek yürürken, üçümüz de yolda durduk ve o mükemmel çizimi gördük. Trici Venola kaldırımda oturmuş "Deutsche Orient Bank binası"nı çiziyordu. Şaşırmamızın nedeni büyük bir sakinlikle ama çok hızlı olarak inanılmaz bir çizim ortaya çıkartmış olmasıydı gözümüzün önünde. Tüm detayları en ince ayrıntısına kadar çiziyordu. Bir mimar olarak o kadar hızlı o mimari ayrıntıları farkedemediğim için kendimden biraz utandım da diyebilirim. Venola tüm detaylara hakim oluyor ve büyük bir hızla kaleme alıyordu. Kendisiyle biraz konuşunca mütevaziliğini de görmüş olduk. 10 yıldır İstanbul'da yaşayan ama aslen ABD doğumlu bir grafiker olduğunu anlattı. 10 yıldır burada olmasına rağmen Türkçe'yi pek öğrenemediğini de söyledi, ama arada Türkçe de konuştu. Aynı zamanda bir kitabı var. Merak edenler için ismi:
Drawing on Istanbul/Istanbul Izleri, by Trici Venola Mira Yayincilik Kitap Pazarlama ve Egt. Hzm. Ltd. Sti. Hayriye Cad. Apelyan Apt. No: 5/8, Firuzaga, Beyoglu, Istanbul August 2006, ISBN 975-6104-81-3 Aynı zamanda sanatçının web adresi de: http://www.tricivenola.net/ Normalde doğaçlama yazılan blog mantığına pek uymadığı için herhangi bir dile çeviri yapmadığımızdan bahsetmiştim daha önce, hatta belki arada başka dilde yazılmış yazılarla da karşılaşabileceğinizi yazmıştım. Sadece bu yazıya özgü olmak kaydıyla bir de aşağıda İngilizce çeviri mevcut. O da artık Trici için diyelim... Ceren Dayıcıoğlu --------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Last week we went to Eminönü, Sirkeci and Grandbazaar. We were captured by brilliant colours, strong aromas, labyrinth like pathways and dedicated salesmen of Grandbazaar. As we were walking through Grandbazaar, we were trying to keep in mind that our goal was to visit some exhibitions in Eminonu. As we were walking all three of us stopped at the same time distracted by that perfect drawing. All of a sudden we came across that person that captured our attention: ‘Trici Venola’. Rather bumped into her sort of to say. Trici Venola was sitting on the pavement drawing "Deutsche Orient Bank building". We were fascinated and distracted because she was drawing so fast with unexpected calmness to her pace. She was drawing all the details to such an extent/ As an architect I was a little intimidated having not recognised those little details. Venola was being aware of all those details and was depicting them to his paper so fast. When we approached her, we were able to see how humble and down to earth she was. She was an American graphic designer living in Istanbul for 10 years. She said although she has been living here for a while she wasn’t able to speak Turkish. But she did speak some Turkish at the same time. She also has a book. If you are curious of her work take a look: Drawing on Istanbul/Istanbul Izleri, by Trici Venola Mira Yayincilik Kitap Pazarlama ve Egt. Hzm. Ltd. Sti. Hayriye Cad. Apelyan Apt. No: 5/8, Firuzaga, Beyoglu, Istanbul August 2006, ISBN 975-6104-81-3 Her website is: http://www.tricivenola.net/ She is also offering Drawing on Istanbul Art Tours and Lessons through "Walkabout Tours." Although I said that since this blog has spontenous structure we weren’t going to translate into English. However this one has a translation below. Let’s assume that this one goes to Trici. Ceren Dayıcıoğlu (Fotoğraf kaynağı :Dr.Gürkan Ceylan -Dış Mekan Süs Bitkileri)
Geçen hafta, bir toplantıda bana sorulan bir soru üzerine bitki ansiklopedilerimi karısıtırıp okaliptus hakkındaki bilgilerimi tazeledim. Bunu da Pil Haftalık'ta paylaşayım dedim, böylece hem tekrar gerekirse buradan hızlıca bir göz gezdiririm hem de belki birinin daha işine yarar gibi pragmatik düşünceler içine girdim. Okuduklarınızın işinize yaraması dileğimle... Toplantıda konuştuğumuz şey, bataklık haline gelmiş bir alan ve buranın bitkisel rehabilitasyonuydu. Benim de aklıma ilk olarak Eucaliptus spp. geldi. Tabii burada suyu yok etmek istemeseydik, yetişebilecek çok daha fazla tür mevcuttu. Mesela aşırı nemli topraklarda rahatlıkla yetişebilen Anchusa myosotiflora, Carex japonica, Aruncus sylvestris, Hemerocallis aurantiaca,Hosta coerulea, İris orientalis, Lythrum salicaira uygun olabilirdi. Eğer alan tamamen bataklaşıyorsa, Acorus calamus, Alisma plantago aquatica, Butomus umbellatus, Calla pallustris, İris pseudocorus, Tyhpa angustifolia böyle alanlarda rahatlıkla yetişen bitkiler arasında. Biraz daha abartacak olursak tamamen su içinde yetişebilecek bitkiler de var. Bunlar içinde en yaygın olanlar Nymphea spp.(Nilüfer) ya da Nuphar advena(Su zambağı). Ama bizim konuştuğumuz durumda buranın taban suyunun giderilmesi amaçlanıyordu. Bu arada bu konuda bir kavak türü olan Populusxeuroamericana da kullanılabiliyor, ama Eucaliptus spp.'ın daha çok literatürde yeri var gördüğüm kadarıyla. Bu durumda kullanmamız gereken Eucaliptus spp.'den biraz bahsedecek olursak; halk bu ağaca "Sıtma ağacı" diyor. Eskiden bataklıklardaki sineklerden bulaşan sıtma hastalığının bu bitkinin bataklıkları kurutması ile önüne geçilmiş çünkü. Eucaliptus spp. çok hızlı büyüyen bir bitki. Herdem yeşil. 600 kadar türü var. Bazı türler 100m.yi aşan boylarıyla dünyanın en uzun boylu ağaçlarından olabiliyorlar. Buna inanması zor. 100m.'yi hayal edemiyorum bile. Türkiye'de 1885 yılından beri yetiştiriliyor. Ege ve Akdeniz koşulları bu bitki için uygun. Tam güneş altında mutlu oluyorlar. Kökleri oksijensizliğe çok dayanıklı. Sadece aşırı soğuk ve don olayına dikkat etmek gerekiyor. Çok soğuk yerler ve don zararlı olabiliyor. Eucaliptus canaldulensis ise 25-30m. kadar boy yapabiliyor. İyi bir gölge ağacı. Aynı zamanda alternatif tıpta da solunum yolları konusunda kullanımının yaygın olduğu bilinmekte. Toprak isteği: E. camaldulensis'in doğal yayılış alanlarındaki topraklar tipik kumlu allüvyal topraklardır. Güney Avustralya'daki Eyre Yarımadası'nda bulunan bir orijini hariç, kalker anakayasına uyum sağlayamaz. Söz konusu yerdeki orijin de kireçtaşı üzerindeki sığ topraklarda E. prosa ile karışık hade ve bozuk vasıflıdır(Boland ve ark., 1989). Yayılış alanları: Eucalyptus camaldulensis, Avustralya anakarasında en yaygın yayılışa sahip okaliptus türüdür. Doğal yayılış alanları 12.5-38 °S enlemleri arasında yer almaktadır. Bu da, türün yayılış alanlarının büyük iklim kuşakları olarak tropikal kuşak ile subtropikal (sıcak-ılıman) kuşaklara girdiği anlamına gelmektedir.Genellikle akarsu boyları ve ovalarda yer almakla birlikte, bazan nisbeten yüksek arazilerin yamaçlarında da bulunur. Kurudere boylarında da yer alır ve böylelikle kıtanın kurak ve yarı kurak bölgelerinde de yayılış gösterme imkanını bulur.(Boland ve ark., 1989). İklim: Tür doğal yayılış alanlarında ılıktan sıcağa,yarı nemliden yarı kuruluğa kadar geniş bir aralığa sahip iklim koşullarında yetişir. Yayılış alanlarında en sıcak aya ait ortalama yüksek sıcaklık 27-40 °C, en soğuk aya ait ortalama düşük sıcaklık 3-15 °C'dir. (Baland ve ark., 1989). Ceren Dayıcıoğlu --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Last week I had to go back to my encylopedia at my library to answer a question that was asked to me at a meeting. It was about eucaliptus. I wanted to share this in this blog thinking that I would just take a look at this blog in the future and also thinking somebody could benefit from this piece of information. They were pragmatic thoughts leading to small steps for humans yet giant steps for the mankind. I hope you benefit from this valuabe information as well...One day.... In that meeting we were talking about a pool of water accumulating in front of a building and how to rehabilitate this area using plants. I instantly thought of Eucaliptus spp. Of course there were multiple other speices that could grow here in this wet environment if we weren’t thinking of getting rid of water pool. For instance in the over humid soil we can grow Anchusa myosotiflora, Carex japonica, Aruncus sylvestris, Hemerocallis aurantiaca,Hosta coerulea, İris orientalis, Lythrum salicaira uygun olabilirdi. If the soil gets really muddy Acorus calamus, Alisma plantago aquatica, Butomus umbellatus, Calla pallustris, İris pseudocorus, Tyhpa angustifolia are better . We can also go one step further and even grow plants that are completely under water. Nymphea spp.(water lilly) or Nuphar advena. However in our specific situation we were aiming in reducing the amount of water. We can use Populusxeuroamericana as well but to the best of my knowledge Eucaliptus spp.has much wider usage. Let’s talk about Eucaliptus spp. People call this "tree of malaria". Not long ago these were used in order to get rid of the muddy waters where mosquitos were dominating and spreading malaria disease. Totally green all 4 seasons. Has more than 600 subtypes. Some of these could be as high as 100 m and could be amongst the tallest trees of the world. They have been raised in Turkey since 1885. Egean and Mediterenian Regions are perfect climates for this. They live happily after under sun. Their roots are resistant to being without Oxygen. But remember you have to be careful for extreme colds and frosting. One other type Eucaliptus canaldulensis could be as high as 25-30m. A very nice shadow making tree. In the meantime this tree is a well known remedy for respiratory diseases in complementary medicine. Where Eucalyptus camaldulensis, most prominent in Australia. Between ı 12.5-38 °S. This means tropical and subtropical conditions. In the meantime they can be found by rivers and easy to find water condition. Although this is frequent it is also found in dry river beds that contributes these trees to find their ways to less dry areas. (Boland ve ark., 1989). Ceren Dayıcıoğlu Merhaba ,
Yeni yıla az bir zaman kalmışken bu senenin kaçırılmayacak etkinliklerinden biri de tabii ki GALATAMODA'ydı benim için. Yaptıkları işlere bayıldığım modacıları bir arada görmek kadar keyifli bir şey yok. Cumartesi gezmelerimin bu seferkinde ilk durak olmayı kimselere kaptırmıyor. Sabah erkenden güzel havada, güzel bir kahveden sonra, gürültü patırtı başlamadan rahatça gezebilmek için erkenden GalataModa'nın kapısından içeriye giriyorum. İçerisi ferah,düzenleme sade. Ama keşke standlar biraz daha büyük olsaydı da tasarımları incelemek isterken diğer ziyaretçilerle sarmaş dolaş olup askılarla bütünleşmeseydik. Olsun hiç birşey hevesimi kıramaz. Çılgınca tüm giysilere tek tek dokunmak, kumaşları hissetmek, yapılanlara bakarken ben nasıl yapardım acaba diye düşüncelere dalmak, bazı tasarımlara hayran olup önünde saygıyla eğilmeyi istemek gibi değişik duygular içindeyim. Özgür MASUR,Hatice GÖKÇE,Bahar KORÇAN,Zeynep ERDOĞAN,Özlem SÜER gibi daha bir çok isim bu etkinlikte yerlerini almıştı. Gece elbiselerinden günlük giyim için aklınıza gelebilecek parçalara, takıdan ayakkabıya kadar bir çok seçenek standlardan gülümsüyordu. GalataModa'ya özel indirimler de yapılmıştı. Herkesin az çok tanıdığı popüler tasarımcıların haricinde stand açanlar da vardı. Bunlardan biri de Beyoğlu Refia Övüç Kız Teknik Öğretim Olgunlaşma Enstitüsü'ydü. Sergiledikleri parçaların genellikle hamilelere yönelik olduğunu söyleseler de herkesin giyebileceği hoş tasarımları da vardı. Giysiler arasındaki gezim devam ederken stil danışmanları Deniz Marşan ve Başak Fransez'in konuşmacı olarak söyleşiye katılacağı duyuruldu.Kendi tarzlarında gayet şıklardı. Anlattıklarının birçoğuna katılmadan edemedim. Özellikle de “ Moda olan illaki giyilmeli diye bir şey yok herkes kendine yakıştığı ölçüde bir tarz yaratabilir” konusuna. Söyleşinin ardından stand gezime biraz daha devam ettim ve Mayıs ayındaki buluşmaya kadar yeterince hasret giderdiğime karar vererek GalataModa'dan ayrıldım. Eve gidip yazıyı hazırlamak üzere yola düşmüşken Odakule'den Tünel istikametine giden yolda bir sergi gözüme çarptı. Daha önce ilanını gördüğüm ama o gün için planlamadığım bir sergi.ARTER sanat galerisindeki Ayşe ERKMEN'in şapka sergisi. Hazır fırsat bulmuşken hemen girdim ve gezdim. Biraz nostaljik biraz da romantik hisler uyandırdı bende.Eskinin rağbet edilen bir giyim kültürü olan şapkayı, günümüzde daha çok kullanılan canlı renklerden oluşturmuştu.Keyifle gezdim.ARTER'de sergiler 27.02.2011'e kadar devam ediyor. Tavsiye ederim. Yeni,güzel bir yıl dileğiyle. Görüşmek üzere. Ekin Duraker Dünyaca ünlü satranç ustası Garry Kasparov bir yazısında "Rahatlık Bölgesinin Dışında Kalmak" konusundan bahsederken şöyle diyordu."... denge sağlamanın tek yolu, sürekli olarak rahatlık bölgemizin dışında kalmaktır. Geçmişte işinize çok yaradığı için bir beceriye veya tarza aşırı bağlı kalmak kötü bir alışkanlıktır. Topakov ve benim ilk Advanced Chess oyunumuzda yaptığımız gibi dengenizi bozmak daha iyidir. O maçtan aldığım derslerden birini neredeyse her gün düşünüyorum: Kesinlikle bir şey öğrendiğiniz bir zaman, gergin ve hevesli bir şekilde yeni bir şey denediğiniz zamandır; hatta sadece sıradan bir sorunu yeni bir şekilde çözmeye çalışmak olsa bile...Günlük yaşamlarımızı alışkanlıklarımızı değiştirmeden sürdürürüz ve başımıza korkunç bir şey gelmez. Asıl sorun, muhtemelen başımıza hiçbir şey gelmemesidir; iyi şeyler de dahil. Zorluklardan başarılı bir şekilde kaçınmak, gurur duyulacak bir başarı değildir..."
2009'a kadar çeşitli mimarlık ve peyzaj bürolarında çalıştıktan sonra işte ben de "Rahatlık bölgemin dışında neler var acaba?" diye merak eden bir "rahatsız"a dönüşmüştüm. Aynı zamanda Goethe'nin "Yapabileceğiniz veya yapabileceğinizi düşündüğünüz şey ne ise, hemen başlayın. Çünkü cesarette sihir, güç ve deha vardır." deyişini her zaman çok sevmişimdir. Tabii aynı kişi bir de şunu söyleyince insanın ilk cümleyi biraz daha dikkatli okuyası geliyor. "Bilmek yeterli değildir; uygulamalıyız. İstemek yeterli değildir; yapmalıyız." Böylece içimdeki "istemek"duygularıyla başlayan bir süreç sonunda "Pil Tasarım" kurulmuş oldu. Çok çeşitli insanın yolunun bir dönem geçmiş olduğu bu ofis, şu an için proje bazlı ortaklık mantığı ile çalışmaktadır. Beraber çeşitli projelerde çalıştığım mimar ve peyzaj mimarı meslektaşlarımın yanısıra, bilişim konusunda da çok şanslı danışmanlara sahip olduğumu düşünüyorum. Pil Tasarım'ı oluşturan insanların yanında, destek veren ya da yazmayı seven çeşitli insanlarla bu blog sayfamızda gerek mimarlık,peyzaj mimarlığı,yazılım,tasarım,vs. gerekse Pil Tasarım'a dair yazılarımızı paylaşmayı düşünüyoruz...Üzerinde düşünüp taşınıp bu kısmın bazen Türkçe, bazen İngilizce olmasına karar verdik. Çünkü "blog" un normal bir texten farklı olarak doğaçlama yazıldığını düşünüyoruz, tekrar üzerinden geçip de o anı değiştirmek yerine biz onu tamamen kendi haline bırakalım istedik. Bu sebeple yer yer İngilizce, yer yer Türkçe görürseniz şaşırmayın. Muhtemelen çok az yazıyı iki dilde aynı anda göreceksiniz, onu da görürseniz farklı bir sebebi olduğu için olacaktır muhtemelen... Her Pazar okuyabileceğiniz "Pil Haftalık" ilginizi çekerse ne mutlu bize... Ceren Dayıcıoğlu |
PİL BLOGPİL ve destek verenler tarafından yazılan peyzaj, mimarlık, tasarım, bitki ile ilgili veya tamamen o ana ait yazılardan oluşmaktadır. Archives
February 2016
Categories
All
|