Mayıs'ta çiçek açan bitkiler:
Asperula odorata, Azalea dawidii, Azalea mollis, Azalea pontica, Azalea viscosa, Begonia gracilis, Berberis darwini, Berberis nummularia, Berberis stenophylla, Berberis thunbergii, Caragana aurgutiaca, Caryopteris mastacanthus, Ceanothus hybrides,Cerastium spp., Chrysanthemum spp., Cistus laurifolius, Colutea arborescens, Cornus alba, Cornus florida, Cornus sanguinea, Cotoneaster spp.,Crataegus carrierci, Crataegus monogyna, Cystus spp., Deutzia spp., Dianthus deltoides "Brillant", Eisholtzia stauntoni, Eriobotrya japonica, Eonymus europa "nana",Eonymus latifolia,Eonymus radicans, Eonymus verrucosa, Eonymus vilsoni, Genista acenthoclada, Genista albida, Genista jaubertii, Genista scoparia,Kerria japonica, Lonicera albertii, Lonicera korolkowi floribunda, Lonicera nummularii folia, Lonicera orientalis, Lonicera syringantha, Lycium barbarum,Magnolia soulangeana "Alba superba", Mespilus germanica,Mezembryanthemum spp., Paeonia spp., Paliurus acuiatus, Pistacia spp.,Potentilla spp., Pyrethrum parthenium "Aureum", Rhododendron catawiensis,Rhododendron flavum,Rhododendron hirsitum, Rhododendron ponticum, Rhododendron simirnovi, Rhododendron ungernii,Rhododendron vilsonii, Rosa hugonis, Rosa lutea bilcolor, Ruscus hypophyllum, Saxifraga spp., Spirea vanhouttei, Syringa chinensis, Syringa jasiake, Syringa vulgaris, Vaccinium spp.,Veronica prostrata coelestina, Viburnum lantana, Viburnum opulus, Viburnum tomentosum, Vitex agnus-castus, Weigela coraensis,Viburnum opulus, Yucca flamentosa, Yucca rediosa, Zizyphus jujuba. *Kaynak: "Peyzaj Mimarlığı - Prof. Dr. Aslı Bayçın Korkut, Yrd. Doç. Dr. Elif Ebru Şişman, Yrd. Doç. Dr. Murat Özyavuz"
0 Comments
Welcome to my Florida backyard.I'd like to write today about one of my favorite fruits, and probably yours, the pineapple. We live in Florida, which NOAA rates as a hot/humid climate zone. Although the pineapple is originally from uraguy/brazil, two thousand miles to the south of here, modern variants of the plants will grow well wherever an adequate amount of sun is available. Temperature should stay above freezing for this plant, so it must be brought inside if frost is predicted. So you can easily grow it in Turkey : ) Just start by buying a pineapple ! Here's how:Growing a pineapple is simple, but patience is required as the plant takes from 26 to 30 months to produce a fruit. Any store bought pineapple will work. Cut off the top leaving about one centimeter thickness of fruit with a 4cm diameter. Place this in a wineglass with the leaves above the water line. Wait about a month, and you will see tiny white and yellow roots begin to grow from the base that is below the water. When this happens, place the stem upright in loose potting soil in a pot that you will be able to move easily. Keep the soil moist, but not wet. Put the plant in the sunniest part of your house, and outdoors when the temperature permits.Now wait. And keep waiting. When you look at the plant from above, you will notice new leaves sprouting from the center. They begin as 2 opposite eachother, then 2 at 90 degrees from these. These 4 will sprout out, and 4 more will begin. You're on your way. And now wait 2 more years, and you will eventually see a spiky flower poke out from the center of the plant. This is the flower, and will turn into a fruit in about 4 months. Now cut it on its stalk on the underside, peel it, and enjoy. Keep growing the original plant, leaving the central stem in place.
PS: For more photos: http://www.peyzajadresim.com/items/ananas-comosus-ananas-pineapple/ Farmer... Nisan'da çiçek açan bitkiler:
Ajuga spp.,Amelanchier spp.,Anagyris foetidata, Andromeda floribunda,Arabis spp., Arbutus andranchne, Aronia arbutifolia, Azelea amoena, Azalea kurume, Azalea ledifolia alba, Azalea vaseji, Berberis dictyophylla albucailis, Buxus sempervirens, Caragana spp., Cassia spp., Cercis siliquastrum, Choisya ternata,Cistus parviflorus, Citrus trifoliata, Convollaria majalis grandiflora,Crataegus oxyacantha,Cydonia japonica "Baltzi", Cydonia japonica "Nivalis", Cydonia japonica "sanguina plena"", Cydonia marulei grandiflora, Epimedium spp., Euonymus europaesus, Euonymus europaeus "Atroubens", Euonymus japonica, Genista prostrata,Iberis spp., Lonicera tatarica "Rosea floribunda",Magnolia kabus, Magnolia soulangeana, Malus spp., Phlox spp., Prunus spp., Rhododendron caucasicum "Eroto", Ribes aureum, Ribes sanauineum, Ribes splendens, Ruscus aculeatus,Ruscus hypoglossum, Ruscus racemosus, Spartium junceum, Spirea arbuta, Spirea prunifolia floreplena, Spirea thunbergii, Viburnum carlesi, Vinca major, Vinca minor, Weigelia candida, Weigelia praecox. *Kaynak: "Peyzaj Mimarlığı - Prof. Dr. Aslı Bayçın Korkut, Yrd. Doç. Dr. Elif Ebru Şişman, Yrd. Doç. Dr. Murat Özyavuz" Geçtiğimiz Perşembe günü Yapı Endüstri Merkezi'nde düzenlenen, Fransız mimar Dominique Perrault’un ‘Doğal & Yapay’ konulu konferansındaydım. Bir mimar-peyzaj mimarı olarak iki alanı da alakadar eden konulardan bahsetti. Doğayla iç içe ve organik bir mimari tarzıyla Dominique Perrault sürdürülebilir mimaride öncü bir isim olduğunu kanıtladı. Konferansın başında mimarlığın bizi koruyacağından fakat doğaldan ayırmaması gerektiğinden bahsetti. Beton yığınlarından ziyade, tasarımlarında otantik malzeme kullanan Perrault, binalarında doğallığı fazlasıyla yakalamış durumda. Aynı zamanda binayı yaşanılan ortama uyum sağlar halde tasarlıyor. Yapılarında duygusal bir etki var, ayrıca boşluk kavramına da önem veriyor ve boşluk kuramının mimariye kentsel bir nitelik kazandırdığını öne sürüyor. Bir yere inşa edilen yapının doğanın önünde saklandığını düşünüyor. Çok hoşuma giden bir cümlesini paylaşmak istiyorum; ‘’İnşaatın statik mantığına karşı isyankâr olmak gerekir.’’ Mimarın bu cümlesine kesinlikle katılıyorum. Yapılar ne kadar doğayla iç içe olursa, insana o kadar yakın olur. Kimse beton yığınları arasında sıkışıp kalmak istemez. Hele yeşilin azaldığı son dönemde insanlar doğala özlem duyuyor. Perrault’un Berlin’de yapmış olduğu spor salonu mimarinin doğallığını yansıtan en iyi örneklerden bir tanesi. ‘Olympic Velodrome and Swimming Pool’ projesinin çatısı, uçan daire gibi yapılmış ve yaklaşık 16000 ton ağırlığında, yani Eiffel Kulesi'nin ağırlığından bile daha fazla ağırlıkta. Bu ağırlığı taşıyacak şekilde yapılmış spor salonu. http://www.perraultarchitecte.com/data/projet/fiche/1464/large_dpa_velodrome_6cc6f.jpg Linkte de görüldüğü gibi tamamen yer altına gömülmüş bir şekilde tasarlanmış. Zeminin bir parçasıymış gibi duruyor. Bu binada, yapının ağırlığının maddesellikten ve yerçekiminden kurtulduğunu görebiliyoruz. Perrault’un eserleri arasında en çok beğendiğim Madrid’de inşa edilen köprü Arqanzuela Footbridge oldu. http://allthingabout.blogspot.com/2011/05/arqanzuela-footbridge-by-dominique.html Köprünün muhteşem bir tasarımı var ve sarmal yapılar değişik ve özgün bir izlenim veriyor. Malzeme olarak metal meş kullanılmış, köprünün içinde oturulacak alanlar var, aynı zamanda sıcaktan koruyor ve gölge sağlıyor. Bu yüzden oldukça kullanışlı bir yapısı var. Perrault, yapıların çevre ile bütünleşik bir ortam olarak iç mekanıyla da bir bütün ve koruyucu olması gerektiğini savunuyor, ona göre tasarımların bir vizyona, bir ilhama dayanan; peyzajı, coğrafya ve çevre ile bağlantılı olması gerekmekte. Bu fikri Tenerife plajında tasarladığı bir otelde bariz bir şekilde hissedilebiliyor. Mekânda bulunan tepesi kesilmiş bir topoğrafyaya, kesilmiş kısmını tamamlayacak ve coğrafyaya uyduracak şekilde bir otel tasarlamış. Bina, aynı zamanda çevredeki evlerin yapısına uyum sağlamış.http://www.linternaute.com/savoir/magazine/photo/portrait-de-dominique-perrault/image/hotel-thalasso-tenerife-237788.jpg Linkte gördüğümüz gibi otelin üzerine bitki yetişecek şekilde metal bir branda gererek bitkilendirmiş. Bunu yaparak mekâna şiirsel bir hava katmış. Bu projeyle, tarihsel bir coğrafyayı tekrar geri kazandırmayı amaçlıyor. Bana kalırsa başarmış; oldukça çağdaş ve yaratıcı bir proje olmuş, coğrafyanın mimariyle ilişkisinin korunmasının sonucunda doğayla uyumlu bir yapı ortaya çıkmış. Son olarak da Seoul’de inşa edilmiş olan Ewha Campus Complex’inden bahsedeceğim. http://aplust.net/imagenes_blog/pCU5JNrV_portada-DPA.jpg Dikkatimi çeken en önemli detay, yerin 22 metre aşağısında bile binanın ışık alabiliyor olması oldu. Ayrıca ısıtma ve soğutmanın doğal yollarla sağlanabiliyor olması ısı tasarrufu açısından cidden önemli bir detay. Özel bir kaya türü kullanılmış ve bu sistemin devamını kayanın ısınıp soğuma özelliği sağlıyor. Ayrıca hava sirkülasyon sistemi de yazın serin kışın sıcak hava sağlanabiliyor olmasını kolaylaştırıyor. Bina yapılırken malzeme kullanımında metal tercih edilmiş, bu da metalin ışığı tutması özelliği sayesinde alt katlara ışığın çok rahat ulaşmasını sağlamış. Doğrusunu söylemek gerekirse son zamanlarda dinlediğim mimarlar arasında beni en fazla etkileyen Perrault oldu. Doğayı seven bir insan olarak mimari yapıların doğayla bütünleştiğini görmek bende apayrı bir izlenim oluşturdu ve bana bu konuda ilham verdi. Kentsel mimari eserlerin manzara ve peyzaj tarafından bütünleşmesi, bir araya gelmesi fikri sürdürülebilir mimarinin temel taşını oluşturuyor. Perrault’a göre mimari asla topraktan ve doğadan ayrı tutulmamalı, bu fikre kesinlikle katılıyorum, keşke bütün mimarlar onun gibi düşünse de etrafta devasa çirkin gökdelenler ve beton yığınları yerine doğala yakın, yeşil çatının uygulandığı, doğayla bütünleşmiş binalar görebilsek...
Gülce Öztürk Her yerde birileri koşuşturuyor. Ellerinde giysiler, aksesuarlar,ayakkabılar...
Mankenler makyaj odasında hazırlıklarının yapılması için bekliyorlar Tasarımcılar ve ekipleri son düzenlemeleri yapmak için; kameramanlar,sunucular röportaj yapabilmek için çırpınıp duruyorlar. Bir telaştır gidiyor. Ve biz... Backstage ekibi... Tasarımcılara ve mankenlere elimizden geldiğince yardımcı olabilmek için orada hazır bulunuyoruz. Her şey İstanbul Fashion Week 2011 için. Hepimiz backstagede giysi askılarının üzerinde yazılı olan manken isminin altına isimlerimizi yazmış bekliyoruz. Mankenler makyaj ve saçları tamamlandıktan sonra hemen son prova için podyuma gidiyorlar. Prova biter bitmez de giyinmek üzere yanımıza koşuyorlar. Bir çok giysi parlak sahne ışıklarının altında, moda severlerin,bloggerların,gazetecilerin,ünlülerin,firmaların,tüketicilerin ve daha bir çok kişinin karşısına çıkmak için onları bekliyor. Birkaç manken birden fazla giysi sergileyecek bu yüzden hem onların hem de biz giydiricilerin işi zor. En fazla birkaç dakika içinde tekrar podyuma dönmek zorunda olduğu için çok hızlı bir şekilde değişim yapmak zorundayız. Çabucak mankenlerimizi giydiriyoruz ve saç, makyajın son rötuşu için içeriye ekip geliyor. Artık mankenleri tasarımcıya ve koreografa teslim etme zamanı. Herşey tamamlandıktan sonra artık en güzel anlar başlıyor. Mankenim podyumda müzik eşliğinde yürümeye başladığında içimde kocaman bir gurur oluşuyor. Biz böyle hissediyorsak o giysiyi yaratan tasarımcının gururunu düşünemiyorum bile. En son mankenden sonra bütün mankenler toplu yürüyüş için son kez podyuma çıkıyorlar. Vee bir tasarımcı için kuşkusuz en mutlu anlardan biri; tasarımlarıyla beraber podyumda herkesi selamladığı an gelip çatıyor. Sonrasında da backstage ekibi için en mutlu anlardan biri; görevlerin eksiksiz aksaklık yaşanmadan yerine getirildiği ve saygıyla, imrenerek tasarımcıyı alkışladığımız an. 7-10 Eylül 2011 tarihleri arasında bir çok modacı,giysi, aksesuar, ayakkabıyla dolu çok güzel 4 gün geçirme fırsatım oldu. Hatice GÖKÇE, Özgür MASUR, Cengiz ABAZOĞLU, Atıl KUTOĞLU ve Deniz KAPROL favorilerim arasındaydı. Bir çok modacı metavazılıklarıyla oluşmuş önyargıları yıkmayı başardılar. Organizasyondaki ufak tefek aksilikler haricinde geçen senelere göre ilerleme katetmiş bir moda haftası yaşandı. Her geçen sene bir öncekinden daha iyi düzenlenmiş,yurtdışındaki moda haftalarıyla kıyaslanabilecek,kendini geliştirmiş, eksiklerini gidermiş IFW ler görmek umuduyla... Ekin Duraker Yine Florida'dayız. Özenmiş bezenmiş birçok bahçe el ele. Nadir tropik bitkiler kadar bahçenin öğrettikleri de ilginç.
Mesela içecek bahçesi: Dünyadaki içeceklerin çoğu bitkilerden elde ediliyor aslında. En yaygın olanlar ise kafein ve alkol içerenler. Çikolata ağacı (Theobroma Cacao)- Eski Aztek ve Maya uygarlıklarının kraliyet içeceği. Ruhun şarabı (banisteriopsis caapi) Amazonlar'da şamanların halusinasyon icin kullandıkları içki. Çay (Camelia Sinensis) muhtemelen Tibet'ten kaynak almış. Dünyada sudan sonra en fazla tüketilen içecek. Çin'de 3000 yıldan fazla zamandır üretilmekteymiş. Kahve, Afrika kökenli. (Coffea Arabica) en özel aroması ve kalitesi olan tür, orijini Etyopya'nın yamaçları. Kahve gelişmekte olan ülkelerin en önemli tarım ihracatı. Başka bir bahçeye geçelim-Tropikal Bahçe: Muz bitkisinin 1 milyon yılı aşkındır dünyamızda olduğunu biliyor muydunuz? Aslında muz demetlerindeki muzlar aşağı dogru değil yukarı dogru buyumekte, Papaya ise yaralarin iyilesmesine yardimci. Baharat Bahcesi: Kokular, renkler ve birbirinden ilginc hikayeler ile tipta, yemekte ve seramonilarde kullanilan bitkilerle dolu. Yasemin (Jasminum Sambac) Japonya'da yasemin cayini yapmak icin kullanilan cicek, Antidepresan etkisi var. Capsicum spp. Biberler-Mayalar agizdaki yaralari tedavi icin kullanmislar. Yenilebilen cicekler isimli bir bölüm de var. Lavanta, gül mesela. Bu botanik bahcesi benim için cok bilgilendirici oldu ama yine de tatlarina bakmadan once bir bilene (Ceren) sormakta yarar var:) Deniz Mart'ta çiçek açan bitkiler:
Abeliophyllum distichum, Andromeda japonica, Anemone hepatica triloba,Cornus mas, Corylopsis Spicata,Cydonia rosea alba, Daphne mezereum ""Album",Erica arborea,Forsythia grialdiana,Forsythia intermedia,Forsythia suspensa,Jasminium nudiflorum Mahonia spp., Omphalodes verna,Osmanthus delavayi, Primula helenae, Primula acaulis hybridus, Primula aucricula, Primula denticulata alba, Primula rosea grandiflora, Primula veris elatior, Rhododendron jahuricum, Rhododendron mucromulatum, Rhododendron praecox, Salix spp., Spirea hypericifolia,Viola cornuta, *Kaynak: "Peyzaj Mimarlığı - Prof. Dr. Aslı Bayçın Korkut, Yrd. Doç. Dr. Elif Ebru Şişman, Yrd. Doç. Dr. Murat Özyavuz" Doğma büyüme Çanakkale'li biri olarak yıllardan beri favori mekanım hiç değişmedi; Bozcaada :) Her gittiğimde dönesim gelmez o güzelim Bağlar Cenneti'nden… Her feribota binişimde geriye dönüp iç çekerim "keşke biraz daha kalabilseydim" diye. Böyle bağımlılık yapar sizde Bozcaada. Bozcaada’ya yaklaştıkça ilk gözünüze çarpan heybetli görüntüsüyle kalesi olur. Venedikliler, Cenevizliler ve Bizanslılar tarafından kullanılmış olan bu kale, Fatih Sultan Mehmet tarafından onarılmış ve günümüze kadar korunmuştur. Son yıllarda artan popülaritesiyle birlikte pansiyon ve butik otel sayısı da bir hayli artmaktadır adada. Özellikle Bozcaada yerlisi, evlerini pansiyona çevirerek para kazanır ve ev yapımı incir ve domates reçelleri satarlar ada sokaklarında. O reçellerin lezzetini başka yerde tadamazsınız. Bazı eski evler o kadar güzel restore edilmiş ki, birçok 5 yıldızlı otele taş çıkartacak güzelliktedir. En güzelleri de butik otel binaları. Mavi, yeşil, kırmızı ahşap pencereler, beyaz perdeler, balkonlarda begonviller, mor salkımlar, sokaklarda zakkumlar adeta bir renk şöleni insanın içini ısıtır. Sokaklarda adalı teyzeler, sıcak tavırlarıyla, misafirperverlikleriyle gelen insanların sempatisini kazanırlar çoğu zaman. Bütün sokaklar begonvillerle ve beyaz evlerle çevrilidir. Bana kalırsa saat kuleli Meryem Ana kilisesi adanın en güzel yapılarından biri… uğramadan geçmeyin derim. Rum evleri Bozcaada’da en çok görülen yapılardır. Yunan adalarını andırır ada bu yönüyle. Şarap kokusu ise Bozcaada’yı Bozcaada yapan en güzel nitelik, içmeden sarhoş eder insanı, hele bağbozumu zamanında mest olursunuz adeta :) Gelelim ayazma plajına; görebileceğiniz en güzel denize sahiptir, adeta bir cam gibi denizin dibini görebilirsiniz. Yalnız biraz soğuktur ama sıcak yaz günlerinde ilaç gibi gelir insana. Kumu ise bambaşkadır, tertemiz, pırıl pırıl parlar ve inceciktir. Şezlongunuza uzanmış güneşlenirken, gün içinde defalarca‘’Acuur var beze var efenimm !!’’ diye bir ses duyduğunuzda şaşırmayın, o ses esmer acurcu amcadan gelir. Her gün her saat bıkmadan usanmadan bütün plajı turlar, volta atar, acur ve beze satar. Bezenin tadına bakmadan geçmeyin derim pastane bezesine hiç benzemez lezzeti başkadır:) Gün batımına doğru Polente fenerine gidilir her zaman, sizi oraya götürecek minübüsler her daim beklerler ama sadece 18.30da kalkarlar, saatleri bellidir. Rüzgâr santralleri vardır etrafında. Elinizde şarap, karşınızda deniz, biraz rüzgar.. kulağınızda rüzgar güllerinin fısıltıları..sonrasında huzur.. gün batımı aşık eder insanı Polente fenerinde:) Günü batırdıktan sonra şehir merkezine dönersiniz.. sokaklara çıktığınızda rakı kokuları duyarsınız, meyhaneler yavaş yavaş kapılarını açmış, insanları karşılamaktadır. Bozcaada’da rakı- balık keyfi bambaşkadır. Güleryüzlü garsonları ve çalışanlarıyla Mıstık’ı önerebilirim rakı-balık keyfi için. Gelmişken fırınlanmış tahin helvasını tatmadan geçmeyin, Bozcaadaya has özgün tatlardan biridir, ayrıca rakı keyfinin ardından çok iyi gider :) Bozcaadanın şirin cafelerinde özgün tatları, özellikle deniz ürünlerini mutlaka deneyin derim. Ada cafe’nin ada böreği, ahtapot mücveri ve kızılcık şerbeti, Polente cafenin hafif alkollü meyve suları vazgeçilmezdir. Bağbozumu zamanında özellikle daha canlı ve renkli olur Bozcaada. En gidilesi dönemdir fakat erken rezervasyon yaptırmanızı öneririm çünkü bütün pansiyonlar ve oteller dolu olur o dönemde. 9-10 Eylül bağ bozumu festivali adanın en güzel zamanıdır. Gel gelelim ayrılık safhası çok hüzünlü olur, bırakmak istemezsiniz arkanızda adayı, alıp yanınızda götürmek istersiniz ama o sizi bambaşka diyarlara götürür Ege kokulu rüzgârlarıyla. Yolunuz bir gün Çanakkale’ye düşerse, Bozcaada’yı ihmal etmeyin:)
Gülce Öztürk Şubat'da çiçek açan bitkiler:
Alnus japonica Calycanthus hymonanthus Calycanthus praecox Hamamelis japonica Hamamelis mollis Lonicera pursii *Kaynak: "Peyzaj Mimarlığı - Prof. Dr. Aslı Bayçın Korkut, Yrd. Doç. Dr. Elif Ebru Şişman, Yrd. Doç. Dr. Murat Özyavuz" Deneyim, görsel ufku oldukça geliştirmek ve tutku...İyi bir peyzaj mimarının olmazsa olmazları... Ya çok seversiniz, ya da nefret edersiniz, böyle bir etkisi vardır mesleğin. Ağaçlarla, yeşillikle iç içe olmak, temiz havayı içine çekmek, bahçelere hükmetmenin, tasarlamanın verdiği haz en büyük keyfidir bir peyzaj mimarının. Bilinmez ki dünyanın en güzel mesleklerinden biridir, aşktır aslında. Mimarlığa giden yolda en önemli unsur da özveri ve sabırdır. Yakın zamanda Büyük Çamlıca Fidanlığı'nda yaptığım stajın bende yarattığı duygular da bu yönde gelişti. Anladım ki çabalamadan, toz yutmadan, bitkiyle haşır neşir olmadan yol kat etmek çok zordur. Staj yaptığım günler boyunca zorlanmadığımı söyleyemem ama bana sorarsanız taşıdığım her mevsimliğe, değiştirdiğim her saksıya, suladığım her çiçeğe, budadığım her çalıya değdi… Bitkilerle geçirdiğim her gün benim için yeni bir deneyim, kendime yaptığım yeni bir iyilik oldu. Peyzaj mimarı adayı olarak staj yapmayı düşünürseniz ilk olarak fidanlık stajı yapmanızı tavsiye ederim çünkü bitki bilgisi, bakımı, nasıl iş yapıldığı, sulama zamanları ve bahçeye bakış açısını değiştirme açısından birçok şey öğrenebilirsiniz. İleride iş hayatına atıldığınızda desteğe ihtiyacınız olduğu anda ya da ortaklaşa çalışmak istediğinizde irtibata geçebileceğiniz başta meslektaşlarınız olmak üzere birçok sektörden arkadaşlar edinebilirsiniz. Başta bunların ileride ne işime yarayacağını sorguladım ve gereksiz olduğunu düşündüm ama sonra anladım ki mesleğin temelini oluşturan en önemli faktör deneyimdi. İşin doğrusunu bilmeden çalıştırdığınız işçilerin doğru iş yapıp yapmadığını, sizi kandırıp kandırmadıklarını anlayamazsınız. Bu hususta onlarla iç içe olmak, beraber iş yapmak, hatta bitki zararlılarıyla nasıl baş edileceğini öğrenmek bile çok şey katar size. Ayrıca uygulamaya gittiğiniz yerlerde birçok villa bahçesi, bahçe düzeni görürsünüz ve bu, tasarım konusunda ufkunuzu genişletir. Stajın size katacağı önemli bir artıdır bu. Stajda öğrendiğim bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Öncelikle en çok ilgimi çeken bitki zararlısından başlamak istiyorum. Bir gün bizi çağırdılar ve bahçedeki bazı çiçeklere musallat olan verem otlarını temizlememizi istediler. Daha önce hiç görmediğim ve duymadığım bir bitki zararlısıydı bu. Sarı renkli ve bütün bitkileri ip gibi sararak birbirine bağlayan bir yapısı vardı. İşin garibi de diğer otlar gibi belli bir kökü yoktu. Bitkiye yapışıp oradan diğer bitkilere sıçrayan bir zararlıydı. Tek bir parçası bile yere ya da saksıya düşse, anında tekrar büyüyüp bitkilere sıçrayabiliyordu. O yüzden hepsinin temizlenmesi gerekliydi. Verem otu; ince sarı sülükleri ile bitkinin gövdesini sararak besinini alır, zayıf düşmesine yol açar, dallarında bulunan tarak dişi gibi çıkıntıları ile tutunur ve bitkinin öz suyunu emerek büyümeye başlar ve topraktan ilgiyi keser, sonuç olarak sarıldığı bitkiyi kuruturmuş. En azından böyle bir otla karşılaştığımda artık ne yapmam gerektiğini öğrenmiş oldum. Şayet bilmeseydim paniğe kapılabilirdim. Bunun yanında rulo çimin tesviyesini uygulamalı olarak bize anlattılar. Uygulama şekli aynen beton bloklar gibi olmalı, duvar örer gibi… 2 adet aynı boyutta çim asla yan yana gelmemeli ve çimler aynı tarafa bakmalı, yoksa çim hava alamaz ve kuruyabilir. Ayrıca gölge alanlarda rulo çimin büyümesi pek mümkün değildir çünkü çimler güneşi sever, bu yüzden çözüm olarak Osmanlı çimi kullanılabilir. Asla bitkiler birbirine çok yakın ve dip dibe konumlandırılmaz, çünkü birbirlerinin ışıklarını engellerler ve kuruturlar, bahçe bakımının en önemli püf noktalarından biridir. Peyzaj mimarlığı öğrencisi olarak ilgimi çekenleri ve deneyimlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Peyzaj mimarı adaylarına en büyük önerim iş yapmaktan asla çekinmeyin ve eliniz mutlaka toprağa değsin. İnanın pişman olmayacaksınız.
Gülce Öztürk |
PİL BLOGPİL ve destek verenler tarafından yazılan peyzaj, mimarlık, tasarım, bitki ile ilgili veya tamamen o ana ait yazılardan oluşmaktadır. Archives
February 2016
Categories
All
|